Cuma, Haziran 08, 2007

Öğretmenlerin bitmeyen sorunları

Branşı ve kıdemi ne olursa olsun, herhangi bir öğretmene bir dokunun bin işitin. Öylesine dolular ve öylesine bastırılıp susturulmuşlar ki söyleyecek söz bulamıyoruz. Öğretmen odaları kamplara ayrılmış durumda. Hepsi aynı okulda görev yapıyor, aynı dersleri veriyor ama statüleri ve aldıkları maaşlar, birbirinden çok farklı.
Mesleki donanım, liyakat, özveri, başarı hak getire. Tam bir kara düzen. İşte bu yüzden öğretmen odalarında huzur yok. Giderayak çıkarılan yönetmelikler, yanlış görevlendirmeler ve hatalı uygulamalar nedeniyle bozulan huzurun faturası da öğrenciye çıkıyor.
Kutsal mesleğin idealizmi yok olmak üzere. Bunun da hiç kimseye bir yararı yok. Öğretmenin huzurunun olmadığı bir ülkede huzur aramak ise iğneyle kuyu kazmak gibi bir şey. Keşke TBMM'de tarafsız bir araştırma komisyonu kurulup öğretmenlerin sorunları araştırılsa. Ortaya neler çıkar, neler.
İşte büyük bir reform diye sunulan Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi'nin isimsiz kahramanların birinden gelen isyan yüklü mektup:

'Hakkımızı kim koruyacak?'
"Öğretmenlikte 2. yılımdayım. Üniversite sınavında yüksek sayılan puanlar alarak bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenliğinde okudum. 4 yıllık üniversite hayatımızda programlama dilleri, flash, simülasyon programları, veritabanları, uzaktan eğitim, bilgisayar destekli eğitim, eğitim ve bilişim teknolojileri, materyal hazırlama gibi konularda eğitim aldım.
Tüm bu eğitimlerden sonra biraz da çağa en kolay ayak uydurabilen bir kitlenin üyesi olarak öğretmenliğe büyük bir azimle başladım.
O azim, zamanla öyle köreldi ki anlatamam...
Göreve başladığımda bilgi teknoloji sınıfı çok eskiydi. Tümünü yeniledim. Oturma düzenini değiştirdim. Ağ sorunlarıyla uğraştım. Tüm öğretmenler, seminerde çay içip sohbet ederken, ben laboratuvarda sürekli çalıştım. Bilgisayarların içini bile temizledim. Laboratuvar düzenini doğru düzgün yardım almadan kendim yeniledim.
15 saat derse girdiğim halde, sabah 7, akşam 5 okulda kaldım. Tüm bilgisayar sorunlarıyla ilgilendim, resmen amelelik yaptım. Araştırma için öğretmen ve öğrencilere yardım ettim. Ek ders için ilçe milli eğitime başvurduğumda ise bana okul olmadığını söylediler. Her yeri, torpilli 2 yıllık bilgisayar programcılarıyla doldurmuşlardı.
Okuluma web sitesi hazırladım. Çevredeki kasaba ve köy okulların web sitelerinin kuruluşuna yardım ettim. Öğrencilerin OKS kayıtlarını ben yaptım. Tüm öğretmenlere yardımcı olsun, derste kullansınlar diye 1000'in üstünde eğitim CD'si çekip dağıttım. Tüm soruları sabırla cevapladım ve hiçbir çıkar beklemedim. e-okul kayıtlarını girdim. Bu liste böyle uzayıp gider inanın.
Tüm bu çalışmaları, ek ders ücreti bile almadan maaş karşılığı yapmış olsam da bana dokunmadı. Asıl dokunan, bilgisayar formatör öğretmeni görevlendirmelerinde 180 saatle sertifika alanların benden öncelikli sayılmalarıydı. Bu nedenle okulumda bir sınıf öğretmeni, bilgisayar formatör öğretmeni oldu. O şimdi öğretmenler odasında sadece mesai dolduruyor ve full ek ders ücreti alıyor. Ben tüm bu işlere ve derslere koşturuyorum ve sadece maaş alıyorum.
Bıraktım parayı, bilgisayar destekli eğitim 180 saat eğitim almış birine emanet edilebilir mi? Hangi ülkede 180 saat eğitim, 4 yıllık üniversite eğitiminden üstün görülmüştür?
Biz bilgisayar öğretmenleri, hem dersimize gireriz hem de formatörlüğü yaparız, yeter ki hakkımızı versinler...
Madem bilgisayar öğretmeni 180 saatte olunabiliyor o zaman lütfen bilgisayar öğretmenliği programları üniversitelerden kaldırılsın. Bu yüzden bilgisayar destekli eğitim, canım ülkemde ölü doğacaktır. Lütfen sesimizi duyurun!"
Özetin özeti: Öğretmenlerin sorunlarına şimdi değil de ne zaman kulak verilecek?

Hiç yorum yok:

Ana Sayfa
© 2007 CRESPOLIFE
eXTReMe Tracker